Evrensel Hizmet Fonu (EHF)

20.nci yüzyılın sonlarında, dünya ticaretinin gelişmesi sonucu ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıklarının artması, ülkeler ve bölgeler arası bağlantıların daha kolay kurulabilir olması, kişilerin ve kuruluşların yatırım amaçlı kararlarını uygularken daha esnek bir sisteme tabi olması ve daha pek çok nedenle ortaya çıkan “küreselleşme” kavramının önemi 21 inci yüzyıla gelindiğinde daha da artmış ve içeriği de buna paralel olarak genişlemiştir.

İletişim teknolojileri alanında meydana gelen hızlı değişim, sermaye, bilgi ve kısıtlı da olsa emeğin serbestçe dolaşımı, uluslararası ve/veya bölgesel işbirliğini ve bu değişime ayak uydurma gereğini kaçınılmaz hale getirmiştir. İşte bu süreçte dünya genelinde bazı konularda deregülasyon çalışmaları hız kazanmıştır.

Telekomünikasyon sektörünün liberalleştirilmesi de bu çalışmalar arasında yer alan konulardan biridir. Bu çerçevede ülkemizde de benzer uygulamalara çeşitli yasal düzenlemelerle yer verilmekte ve “evrensel hizmet” kavramı siyasi otoritenin ve kamuoyunun gündemine taşınmaktadır.

Ancak bunun için önce “Evrensel Hizmet” kavramının ne olduğunu, ne zaman ve hangi koşullarda ortaya çıktığını ve şu anda nasıl bir uygulama alanı bulduğunu incelemek gerekiyor.

Telekomünikasyon sektöründe “evrensel hizmet” kavramı ilk olarak 1900’lerin başında Theodore Newton Vail tarafından American Telephone&Telegraph Şirketinin (AT&T) bir kampanya çalışması sırasında ortaya atılmıştır. Amerika’da Bell firmasına ait telefon hattı patentlerinin 1894’te süresinin dolması ile Bell olmayan telefon hatları da döşenmeye başlamıştı. Ancak Bell olan telefonlar ile Bell olmayanlar arasında bir fiziksel hat çekilemediği için müşteri kaybetmek istemeyen tüm işletmeler mecburen iki farklı hat ve iki farklı telefon bulundurmak zorunda kalıyordu.

AT&T’nin o dönemdeki başkanı Vail bu iki farklı hat şebekesinin tek çatı altında toplanmasını, yeni yapının işletmeciliğini pazarda daha eski ve yaygın kuvvet durumundaki AT&T’nin yapmasını ve devlet organlarının da düzenleyici bir kurul kurarak telekom sektörünü regüle etmesini öneriyordu.

Ne var ki gerçek anlamda “evrensel hizmet” terimi, Amerikan Telekomünikasyon sektörüne 1934 yılında çıkarılan bir yasayla girmiştir. Bu yasadan önce temel telefon hizmetlerine erişim ya çok zordu ya da kırsal kesimde yaşayan vatandaşlar için ulaşılamaz durumdaydı. Bu yasayla verilen sübvansiyonlarla, kırsal bölgelerde iletişimi mümkün kılan düzenlemeler yapılmıştır.

Bununla birlikte modern anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nde Evrensel Hizmetin asıl düzenlemesini yapan, ana amaçları tespit eden yasa 1996 yılında kabul edilen “Telekomünikasyon Yasası” olmuştur. Bu yasada amaçlar şu şekilde sıralanmıştır:

  • Kaliteli hizmeti, makul ve karşılanabilir bir fiyattan, mümkün olan en kısa sürede sunmak,
  • Tüm ülke genelinde ileri telekomünikasyon hizmetlerine erişimi artırmak,
  • Telekomünikasyon hizmetlerinin, düşük gelir grupları, kırsal kesimde ve hizmet maliyetinin yüksek olduğu bölgelerde yaşayanlar da dâhil olmak üzere tüm tüketiciler için ulaşılabilirliğini artırmak. Bunu yaparken de bu kesimlere sunulan hizmet oranını kentsel kesimde yaşayanlara sunulan hizmet oranına yakın bir seviyeye çıkarmak.

Benzer bir saikle, Avrupa Birliği’nde de 1998 yılında telekomünikasyon sektörünün liberalleştirilmesinden sonra piyasa mekanizmasınca karşılanmasa bile, bazı temel iletişim hizmetlerini sunmak amacıyla güvenli bir iletişim ağının belirli bir kalitede ve kabul edilebilir bir fiyatta sürdürülmesi hususunda uzlaşmaya varılmıştır.

Sunulması planlanan bu temel hizmetler de “evrensel hizmet” olarak adlandırılmıştır. 1999 yılı düzenleyici çerçeve raporunda, evrensel hizmetin sürdürülmesine ve internet uygulamalarının asgari hızla iletişimi sağlayacak şekilde güncelleştirilmesine karar verilmiş, evrensel hizmetin anaprensipleri ise 2002/22/EC Direktifi (Evrensel Hizmet ve Kullanıcıların Hakları) ile belirlenmiştir.

Avrupa Birliği uygulamasında evrensel hizmetin şu hakları içerdiği kabul edilmiştir:

  • Sabit bölgeden kamusal telefon ağıyla irtibat
  • Kamu kullanımına açık telefon hizmetlerine erişim
  • Rehber bilgi hizmetine erişim
  • Umumi ankesörlü telefonlara erişim
  • Malul kullanıcılar ve özel sosyal ihtiyaçlara gereksinim duyanlar için kolaylıklar,

Türkiye’deki uygulamayı değerlendirmek gerekirse 4502 sayılı Kanunla, özelleşitrme yapılana dek 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 1 inci maddesine eklenen fıkra hükmü gereği; Türk Telekom, görev sözleşmesinde belirlenen asgari hizmetleri sağlamakla yükümlüydü.

Özelleştirmeden sonra Anayasa’da ifadesini bulan “sosyal devlet” ilkesi gereği, yeni düzenlemeler yapma gereksinimi doğurarak, evrensel hizmet konusunu gündeme taşımıştır. Bu çerçevede 5369 sayılı “Evrensel Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, 25.06.2005 tarihinde 25856 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir[1].

Uygulamaya gelindiğinde ise görülmektedir ki dünyada Evrensel Hizmet kapsamındaki hizmetlerin sunulabilmesi için ülkelerde değişik adlarla fonlar kurulmuştur. Örneğin İngiltere’de Evrensel Hizmet Yükümlülüğü (Universal Service Obligation, USO), Şili’de Telekomünikasyon Kalkınma Fonu (Telecommunication Developmet Fund, FDT) Hindistan’da Evrensel Hizmet Yükümlülük Fonu (Universal Service Obligation Fund, USOF) bu kapsamda oluşturulmuştur.

Türkiye’de de “evrensel hizmet” kapsamında Ulaştırma Bakanlığı tarafından bir gelir kalemi oluşturulmuştur. Bu gelir, telekomünikasyon sektöründe BTK’dan lisans alan firmaların ciroları üzerinden belli bir miktarı her yıl bir fona aktarılması şeklinde oluşuyor ve BTK tarafından kullanılıyor.

Ancak burada belirtilmesi gereken bir diğer husus ise ülkemizdeki uygulamada, çok fazla tartışma var. Bu tartışmaları 2 gruba ayırmak mümkün. Birinci grupta, bu fonun ihalesiz kullanıldığı ve bu nedenle de rekabetin baltalandığı ve hatta rekabet içindeki firmaların fona yaptığı ödemenin doğru kullanılmadığı tartışmaları var. İkinci grupta ise bu fonun iletişim altyapısı yerine bilgisayar vs’ye harcanmakta olduğu.

Bu kapsamda, son 4-5 yıldan bu yana ülkemizde “evrensel hizmet” kaleminde toplanan gelirlerin nasıl ve nerelere harcandığı konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmış[2] ve bu çerçevede geçtiğimiz günlerde de Evrensel Hizmet kanununun kapsamı genişletilmişti[3][4].

Tartışmalara Avrupa Komisyonu Bilgi Toplumu ve Medyadan Sorumlu Genel Direktörü Fabio Colasanti de katılmış ve katıldığı bir konferans sırasında şöyle demişti [5]:


Evet, bunlar çok önemli ve çok değerli politikalar ve bunu yapmaya kaynak ayırabilecek her devleti bu politikalar konusunda destekliyorum. Ancak bu gibi politikaları Telekom sektörü üzerine vergi yükü getirerek sunmak yanlış olur, çünkü böyle bir yükün hem sektörel gelişim hem de rekabetin gelişmesi üzerine çok ciddi negatif etkileri olacaktır. Sonuç olarak bu sabahki konferanslar sırasında açıkça gördüm ki evrensel hizmet yükümlülüğünün ne olduğu konusunda çok farklı bakış açılarına sahibiz.


Aynı konuda Telkoder Başkanı Yusuf Ata Arıak ise düzenledikleri bir basın toplantısı sırasında soru üzerine şunları söylemişti [6]:


Telekomünikasyonda doğru bilinen yanlışlar diye bir çalışma yayınlayacağımızı belirtmiştim. Orada yer alacak konulardan bir tanesi de bu bahsettiğiniz konu, “doğuya kim gider?” Cevap : “evrensel hizmet fonu”ndan para alanlar gider.

Bütün telekom firmalarından ve bizim firmalarımızdan gelirle orantılı olarak % 1 evrensel hizmet fonu kesiliyor. Dünya’da hizmet fonunda toplanan para sektörün içinde yapılan ihaleyle harcanıyor. Mesela uydu üzerinden Şemdinli’ye internet gidecekse ve bu işin ticari geliri uygun değilse, devlet evrensel hizmet fonundan ihale yapmalı. Ama devlet gidip Türksat’a veriyor. O da istediği taşeronlara veriyor ve doğuya hizmet verdik diyorlar.

Rekabetsiz veriyorlar. Bedava değil parasını alıyorlar. Bu tekel içinde harcanan paralar da bol olduğu için teknoloji gelişmiyor. Ciddi teknolojileri götürecek bir firma olsa en ekonoik teknolojiyi götürür ama öyle olmuyor. Bu aslında bir hizmet değil tam tersine Türksat ya da Türk Telekom için gayet verimli bir iş.

Sidebar